Devlet Bahçeli’den 50 Artı 1 Yanıtı: “Bu Sistemin Demokratik Meşruiyet Temeli, Yüzde 50 Artı 1’dir.
13 mins read

Devlet Bahçeli’den 50 Artı 1 Yanıtı: “Bu Sistemin Demokratik Meşruiyet Temeli, Yüzde 50 Artı 1’dir.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM grup toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanının 50 artı 1 ile seçilmesinin kaldırılmasına yönelik açıklamasına ilişkin, 2021 yılında Meclis grup toplantısında yaptığı ‘Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50 artı 1’dir. Yüzde 50 artı bir oyla cumhurbaşkanı seçilmesi, çoğulcu demokrasinin dünyaya emsal teşkil edecek model olacak bir şeklidir. Milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, muhtar seçmiyoruz. Cumhurun bütününü temsil edecek cumhurbaşkanını seçiyoruz’ şeklindeki konuşmasını hatırlatarak “MHP olarak, dün ne demişsek bugün aynı çizgide, aynı düşüncede, aynı görüşteyiz” dedi. Bahçeli, Cumhur İttifakı’nın bozulacağına yönelik iddialarıyla ilgili de “Cumhur İttifakı’nın devamından yanayız, hiçbir şart altında da bu ittifakın bozulmasına kendi adımıza söylüyorum, geçit vermeyeceğiz” diye konuştu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugün partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Bahçeli, özetle şunları dile getirdi:

“BİZİMM GEÇMİMİŞİMİZİN HİÇBİR SAYFASINDA GAZ ODALARI CANİLİĞİ, TOPLAMA KAMPLARININ LEKESİ, HOLOKOST FELAKETİNİN İZİ YOKTUR”

“Gazze’yi Kudüs’ten, Kudüs’ü İstanbul’dan ayırmak, ayrıştırmak ve ayrı düşünmek akan tarih nehrine karşı boşuna kürek çekmektir. Filistinli masumların gözyaşları ve dökülen kanları kesilmeden, hak kayıpları telafi edilmeden Orta Doğu’da kalıcı barış ve huzur ortamının inşası hayal ötesi bir beklentidir. Gazze meselesi; güvenlik, inanç, insan, kültür ve tarih boyutlarıyla Türkiye’nin meselesidir. Bizim için bu konuda tarafsızlık diye bir şey söz konusu olamaz. Haksızlık karşısında suskun kalmak dilsiz şeytanlıktır. Türk milleti, zalim İsrail’in ve zulüm destekçilerinin şeytani oyunlarına, şer ve şiddet yağdıran operasyonlarına sonuna kadar tepkili, mesafeli ve öfkelidir. İsrail ile Filistin arasında acil ve insani ateşkesin olması için daha kaç çocuğun, kaç masumun ölmesi lazımdır? Berlin’de geçtiğimiz cuma akşamı düzenlenen ortak basın toplantısında, Sayın Cumhurbaşkanımızın Almanya Başbakanı’nın yüzüne çekinmeden, açık sözlülükle haykırdığı gerçekler Türk milletinin, esasen her şeyi bilse de susmayı tercih eden bazı Arap ve İslam ülkelerinin ortak sesi, ortak seslenişidir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen milli basiret herkese dersini vermiş, muhatabının gevşeyen vidalarını da sıkmıştır. İsrail’e para, silah, mühimmat desteği ile siyasi omuz veren ülkeler işlenen bebek cinayetlerinden, gün geçtikçe ağırlaşan katliam tablosundan birinci derecede sorumludur. Çok şükür bizim geçmişimizin hiçbir sayfasında gaz odaları caniliği, toplama kamplarının lekesi, Holokost felaketinin izi yoktur. Almanya Başbakanı tarihin ve insani değerlerin yanlış tarafındadır. İsrail faşizmine, İsrail soykırımına ilik nakli yapanlar arasında bulunması feci bir sapma halidir. İsrail ile Filistin arasında çok acil ve kalıcı ateşkes sağlanmalıdır. Sürdürülebilir bir barış ortamı muhakkak surette tesis edilmelidir. İsrail’in kontrolündeki nükleer başlıklı silahların araştırılması uluslararası gözlemciler vasıtasıyla derhal yapılmalıdır.

“CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ GELİP GEÇİCİ BİR HEVES DEĞİLDİR”

Milli iradenin takdir ve tercihiyle kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin üzerine gölge düşürmek, bilhassa ‘ucube sistem, tek adam rejimi’ iddialarıyla çamur atmak yalnızca haksızlık değil bizatihi milletimize saldırıdır. Devlet hayatında çatlak sesler dinmiş, karar alma süreçleri seriye bağlanmış, kuvvetler ayrımı billurlaşmış, çok başlılık devri kapanmış, bürokratik oligarşinin suyu kesilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gelip geçici bir heves değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi işi bitince buruşturulup bir köşeye atılacak tek kullanımlık konjonktürel reçete hiç değildir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbal haysiyeti, milli bekasının habitatı; Türk milletinin huzur, barış ve kardeşlik iradesinin temel harcıdır. Elbette Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aksayan, tekleyen ve arıza sinyali veren yönleri varsa mutabakatla ele alınıp düzeltilmelidir. Ancak her yönetim sisteminin bir özü, hukuki ve ahlaki meşruiyetini sağlayan demokratik bir özelliği vardır ve bunun tartışılması da öngörülemez sorun ve sıkıntılara yol açma riski taşımaktadır. Lağvolunan bir kurum veya sistemin tekrar ihyası diye bir şey zaten makul ve mantıklı bir şey değildir. İster iyileştirilsin, isterse de güçlendirilsin, eğer Parlamenter Sistem her şeye rağmen ihya edilseydi; dejenere olması, kaosa hizmet etmesi, kutuplaşma ve kamplaşmayı körüklemesi, devlet yönetimini krize sokması mukadder bir siyaset ve hayat gerçeği haline gelirdi.

Bildiğiniz gibi, Sayın Cumhurbaşkanımız Almanya ziyaretinden dönerken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ana omurgası, can evi, demokratik güvenliği olan yüzde 50 artı 1 oy nisabıyla ilgili açıklamalarda bulunmuş ve şöyle demiştir: ‘Çoğunluğu alan adayın seçilmesi usulüne geçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz ve yanlış yollara da sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil.’ Sayın Cumhurbaşkanımızın tespit ve değerlendirmeleri siyasetin ve kurulan ittifakların parçalı yapısına bakıldığında tutarlı ve anlamlıdır. Fakat bu konuda bizim geçmişten bugüne söylediğimiz sözler, yaptığımız açıklamalar, paylaştığımız görüşler de bellidir ve esasen hiç değişme göstermemiştir.

“BU SİSTEMİN DEMOKRATİK MEŞRUİYET TEMELİ, YÜZDE 50 ARTI 1’DİR”

2 Temmuz 2019 tarihli Meclis grup konuşmasındaki sözlerim de şu şekildeydi. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşama azminin payidarlık iradesinin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün aynen tecellisi ve tescilidir. İlaveten siyasi istikrarın teminatıdır. Yeni sistemle beraber barajın yüzde 50 artı bire çıkması muhkem bir sayısal çoğunluktan daha çok müstesna bir uzlaşmayı, muazzam bir kucaklaşmayı sağlamıştır. Türkiye aradığı parlak yönetim sistemini pek çok badireye uğraya uğraya, bir çok sorunla boğuşa boğuşa sonunda bulmuş ve benimsemiştir.’

16 kasım 2021 tarihinde yaptığı Meclis grup toplantısında ise şunları söylemiştim: ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi milletimizin bir başarısı geleceğinin müjdesi, milli bekanın güvencesi, milli birlik ve dayanışmanın zırhı, devlet yönetiminin milli hedeflerle birleşmesidir. Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50 artı birdir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği ve hükümet TBMM’den güvenoyu almadığı için yönetimde istikrar ilkesi kendiliğinden gerçekleşmiştir. Bu itibarla yüzde 50 artı bir oyla cumhurbaşkanı seçilmesi, çoğulcu demokrasinin dünyaya emsal teşkil edecek model olacak bir şeklidir. Dikkat buyurunuz, milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, muhtar seçmiyoruz. Cumhurun bütününü temsil edecek cumhurbaşkanını seçiyoruz.’

“MHP OLARAK DÜN NE DEMİŞSEK, BUGÜN AYNI ÇİZGİDE, AYNI DÜŞÜNCEDE, AYNI GÖRÜŞTEYİZ”

MHP olarak, dün ne demişsek bugün aynı çizgide, aynı düşüncede, aynı görüşteyiz. Ancak Cumhur İttifakı olarak konuşup tartışarak orta yolun, makul çözümün, yeni sistemin doğasını zedelemeyecek tamirat ve onarımının karşılıklı anlayış ve uzlaşmayla yapılacağının inancına ve iradesine de sahibiz. Cumhurbaşkanımızın bahse konu açıklamasını çarpıtıp Cumhur İttifakı etrafında tezvirat ve tefrika imal eden fırsat düşkünü meczuplara da prim vermeyiz, itibar etmeyiz, bunları adam yerine bile koymayız. Allah’a çok şükür siyasi hayatımız boyunca hiç kimsenin sırtına binmedik, hiç kimseyi de sırtımıza bindirmedik. Onun bunun sırtından geçinen keneler bizi anlayamaz, anlasa da anlatmaya takatleri yetmez. Yük aldık, yük olmadık; bedelse ödedik, yeri geldi şehadet düştü hissemize, ne gam ne tasa katiyen şikayet etmedik, önce ülkem ve milletim demekten de asla vazgeçmedik. Cumhurbaşkanlığı kabinesine bakan vermedik, doğrudur. Ne var ki bu kabine Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin kabinesidir. Alacağı her kararın yanındayız. Sefasına değil, gerekirse cefasına talibiz. MHP, tüfeyli değildir, yancı değildir, ufakçı değildir, ulufeye talip değildir.

Dünyada Türk mucizesinin hayata geçmesi için Cumhur İttifakı’nın devamından yanayız, hiçbir şart altında da bu ittifakın bozulmasına kendi adımıza söylüyorum, geçit vermeyeceğiz. Cumhurbaşkanımızın 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde başarıya ulaşması için her özveriyi gösterdik, kiminle istiyorsa görüşüp temas kurmasına destek verdik, hatta partimizden ihraç edilen bir şahısla bile aynı kareye girmeye içimiz acısa bile ses çıkarmadık. Sanıyorum herkes mesajı aldı ve anladı, ne diyeceğimi merak edip karmaşa ve kavga bekleyenler külahı kafalarına ters giyerek arkalarına bakmadan nifak mevzilerine tekrar geri dönmek zorunda kaldı. Bu bedhahlara, bu gafillere diyorum ki, buradan size ekmek çıkmaz. Dedikodu çarkınız bize sökmez, ittifakımızı öğütemez, önümüzü de kesemez.

“CHP GENEL BAŞKANI MAALESEF KUKLADIR, KUKLACI İSE İBB BAŞKANLIĞI MAKAMINDA OTURAN ZATTIR”

CHP’nin yeni Genel Başkanı aslında siyasi birikim ve deneyim çerçevesinde pek ciddiye ve dikkate alınacak birisi değildir. HEDEP’e uzattığı zeytin dalı, İYİ Parti’yle ortak payda arayışı, zillet masasını tekrar kurma anlayış ve amacı geçmişin birebir kopyasıdır. CHP’de yeni bir şey yoktur. Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı’nın İstanbul Kadıköy’de bir operaya HEDEP’lilerle birlikte katılması, sahne alan ve Kürdistan’dan bahsedip Türkiye’yi işgalci diye karalayan sözde bir sanatçının elini öpmesi utanç verici bir ayıp ve rezalettir. Öpecek eli tanımayanların milletten tekme yemeleri mutlaktır. CHP gerçekten de sömürgeleşmiş, vesayet zincirine vurulmuştur. Bir bölücünün saygıyla elinin öpülmesi CHP’nin mazisini inkar, Türkiye’ye rest çekmektir. CHP Genel Başkanı maalesef kukladır, kuklacı ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamında oturan zattır. Onun da ipini tutanlar iç ve dış husumet cephesidir.

“OTELLERİNDE FUHUŞ YAPTIRAN POLİS MÜDÜRLERİ KİM YA DA KİMLERDİR? İP BAŞKANI BUNU AÇIKLAMAK MECBURİYETİNDEDİR”

Fırtınaya tutulan İYİ Parti’nin şu anki dalgalı ve krizli hali pek tabii bizi ilgilendirmiyor. Herkes kalbinin ekmeğini yer. Para-pul işlerinin takdirini de İYİ Parti’ye oy verenlerin ve milletimizin vicdanına havale ettiğimi huzurlarınızda ifade ediyorum. Gelelim İP Başkanı’nın polis müdürleriyle ilgili iddiasına, bu iddianın ispatlanması muhatabı için bir siyasi onur meselesidir. Hiç kimse Türk polisini töhmet altında bırakamaz. Sözü söyleyip de ucunu açık bırakmak pişkinlik ve kurnazlıktır. Otellerinde fuhuş yaptıran polis müdürleri kim ya da kimlerdir? İP Başkanı bunu açıklamak mecburiyetindedir. Açıklamazsa müfteri olarak anılacak ve kendine de yakışanı yapmış olacaktır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir